Kartozlarının Yere Düşerken Çıkardığı Sesler

28 Mart 2017 Salı

İki - Önce

"Bu oda çok mu küçük?" diye mırıldandım, terden enseme yapışan saçlarımı toplayıp aynaya yansıyan kırmızı yanaklarıma bakarak.
Sakin bir sesle "Hayır," dedi. "Bence sen biraz daraldın." Titreyen parmaklarımın arasından kayıp ayağımın dibine düşen toka haklı olduğunun bir göstergesiydi. Oturduğu sandalyeden kalkıp topallayarak yanıma geldi, tokayı yerden alıp başıma dokundu.
"Sen mi yapacaksın?"
"Sakıncası yoksa..." Kalın parmaklarını bir tarak gibi kullanıp saçlarımı üçe ayırdı ve hızlıca örüp bağladı. Aynada gülümseyişini gördüm, midemi bulandırdı beyaz dişleri.
"Elin çabukmuş," diyerek uzaklaştım ondan.
Omuzlarını silkti. "Bekar baba olmak kolay değil."
"Sahi kızların nasıl?"
"Ellerinden öperler." Dişlerimi ve yumruklarımı sıkıp bu el öpme fikrinden duyduğum tiksintiyi olabildiğince gizlemeye çalıştım. Becerememiş olacağım ki keyifle güldü. "Yapma böyle, şaka yapıyorum. Bir ara görmeye gelmelisin."
Kafa salladım. İki kızının da ismini hatırlamıyordum, ama küçüğünün ilk doğduğunda dimdik gözlerime bakışını asla unutamazdım. O kollarımdayken babasının bize nasıl baktığını da tabii ki... Tıpkı o an olduğu gibi mideme kramp girdiğini hissettim.
Sandalyeyi göz temasından kaçmak ama yine de yakınında olabilmek için tam yanına çekip oturdum. Keşke şu odada bir cam olsaydı diye düşünüyordum o sırada, yer altında fare gibi çalışmaktan bunalmıştım. Gerçi bu iş için buradan daha uygun bir yer bulunamazdı herhalde. Hem yalnız başıma da çalışıyor değildim, Barış yanımdaydı.
"Nilşah," dedi sanki ismini aklımdan geçirdiğimi hissetmiş gibi. Kafamı onun olduğu tarafa çevirdim, ama bakışlarım çenesine bile değmeyecek kadar aşağıdaydı. "Çocuklarımın ismini hatırlamıyorsun, değil mi?"
Hiçbir şeyi kaçırmazdı, ama böyle şeyleri yüzüme vurmazdı da. Vursa bile ben böylesine utanmazdım. Daha önce sesinde en ufak bir öfke kırıntısı duymamıştım hem, bu cümlesi çok yabancı gelmişti o yüzden. Cenin pozisyonu alıp kendimi yere atmak, hatta kusup kusmuğumda yuvarlanmak istedim.
"Hatırlamıyorum," diye cevap verirken sesim titremişti. Ona gösterdiğim ilk zayıflıktı bu, yani sanırım. İlk kez bu kadar korunmasız hissediyordum onun yüzünden. Daha önce hiç ona karşı kendimi koruma ihtiyacı hissetmediğimden olsa gerekti bu.
"Küçüğü de mi?"
Sesi bir borunun diğer ucundan kulağıma çarpıyor gibiydi. Bir de sinek vızıltısı geliyordu onunla birlikte. "Ne?"
"Küçüğün de mi adını hatırlamıyorsun sahiden?" Biri kalbimi enjektörle fışkırtıyordu adeta. Hıçkırık tuttu. Ensemde bir şeylerin alevlendiğini, beynimin yanmaya başladığını hissettim. Hatırlamak istiyordum.
"Hayır," diye mırılandım.
"Hatırlamıyorsun!" Korkmuştum. Birden çok üşüdüm. Kendime hakim olamayıp bakışlarımı kaldırdım. Gözlerinin rengi koyulaşıyordu git gide; yeşilden bal rengine, koyu kahverengiye ve siyaha dönüyordu.
Hıçkırıklarım hızlanıyordu, kalp atışlarım kulağımdaydı. Bedenim benden bağımsız hareket edip ayağa kalktı. "Eflal!" diye bağırdım yüzüne doğru eğilip. "Eflal! Hatırlıyorum işte!"
Hıçkırıklarım durdu, sinek vızıltısı da. Barış'ın gözleri simsiyah bir ateşle yanıyordu. Sanki zaman durmuştu da tek hareket eden benim yavaşlamaya çalışan göğüs kafesimdi.
"Çocuklar ben geldim!" diyen kuryenin sesiyle ödümü koparan o ateş söndü, eski rengini aldı gözleri. Sanki az önce olanları yalnızca ben yaşamışım gibi gülümsedi gözlerin sahibi. Kapıyı açmak için kalkınca yüzlerimiz birbirine çok yaklaştı, parfümünün kokusu burnuma çarptı.
"Bugün pek iyi değilsin," dedi bana ve yanımdan geçip gitti. Öğürmek için sessizce arkamı döndüm. Dünyadaki hemen her insanın iğrenç bulacağı şu işin değil de, o insanların içinde tahammül edebildiğim tek kişinin midemi bulandırdığına inanmak bazen çok güç geliyordu.
Birkaç derin nefes alıp midemi yatıştırınca kuryeyi karşılamak için peşinden gittim. Göz temasından kaçınmak için Barış'ın geniş omuzlarının arkasına saklanıp "Kolay gelsin," dedim kısık sesle.
"Asıl size kolay gelsin!"
O tanıdık, kirli kutuyu iş arkadaşımın kucağına bırakıp motoruna bindi.
Demir kapatırken "Bu sefer bayağı ağır," diye mırıldandı Barış. Merakla arkasından ilerledim. Kutuyu açıp içindekileri yere boşalttı olabildiğince yavaşça. Üç beş fare, bir kedi, iki tane yavru köpek, bir sürü kuş cesedi yuvarlandı dışarı.
"Fareleri ben alırım."
"Ben de kuşl-" Gözlerim daha önce bu kutudan çıkmasına alışık olmadığım bir şey görüyordu. Aslında gördüğüm an ne olduğunu kavramıştım, ama beynimde kırmızı ışıklar yanıyor ve "Hayır!" diye anons geçiyordu. "O gördüğün ölü bir bebek olamaz! Hayır! Olamaz! İnsan yavrusu olamaz!" Ama öyleydi, minik eli kedinin kafasının altında kalmıştı. Parmağımın ucuyla Barış'ın önlüğünü tuttum. O ise direk sarmaladı beni, kafamı göğsüne gömüp görmemem için uğraştı. O anki öğürme isteğim ona sarıldığım için miydi, yoksa o bebeği gördüğüm için mi bilemiyordum. Her an kusabilirdim ve o da bunu biliyordu. Kussam bile umurunda olmazdı, ben de onu biliyordum.
Bir süre öylece durup görüntüyü sindirmeye çalıştık. Sonra aniden beni tutan kolları gevşeyiverdi. Cesetlere doğru bir adım atıp eğildi ve titreyen bir sesle fısıldadı: "Eflal?"
***
Sıçrayarak uyandım. Yüzümün önüne düşen perçemlerimi nazik bir hareketle kulağımın arkasına sıkıştırıp gülümsedi, yeşil gözleri kısıldı. "Baya derin uyudun."
Ağzımda iğrenç bir tat vardı, boynum alev alev yanıyordu. Konuşmak istemediğim için kafamı diğer tarafa çevirdim. "Uyumaya devam mı edeceksin? Ders bitti bile."
Kalktım, fazla hızlı hareket ettiğim için içim bulandı. Derin bir nefes alıp etrafıma bakındım, sınıf boştu. "Saat kaç?" Sesim çöl rüzgarı gibi çıkıyordu, bu iyice canımı sıktı.
"İki dakika oldu daha." Benim için çantamı toplamış, montumu almıştı. Kendisi de hazırlanmış beni bekliyordu. Yüzümdeki bıkkın ifadeyi sadeleştirmeye ve bir parça da olsa minnettar gözükmeye çalışarak eşyalarımı aldım ondan.
"Uykuluyken çok şeker gözüküyorsun," dedi mideme yumruk gibi inen neşeli bir sesle.
"Senin çocuğun mu var Barış?" diye sordum hemen.
"Dalga mı geçiyorsun? Lise öğrencisiyim ben. Salak da değilim." Montumun kolunu bulmak için olağanüstü bir çaba harcarken gözlerimi devirdim.
"Peki Eflal ismi sana tanıdık geliyor mu?" Dudakları usulca kıvrıldı, montumun kenarını tutarak giymeme yardımcı oldu. Düşünüyormuş gibi yapıyordu bir yandan da.
"Hayır, hem de hiç." Kafamı salladım. Birlikte sınıftan çıktık. Şimdi de önümü ilikleyemiyordum, ama kafam orada değildi.
"Kötü bir rüya gördüm de..." Cümlenin devamını getiremeden dudaklarımı birbirine bastırdım. Can sıkıcı şeylerden bahsetmenin alemi yoktu. Gereksiz sevgi gösterilerine sebep olup acıma hissi doğurabilirdi.
Ama o söylediğim şeyi duymamış gibi önüme geçti. Ellerimi hafifçe ittirip önümü ilikledi, dudaklarının arasından beyaz dişleri gözüküyordu bu defa. Rahatsız olduğum gibi rahatladım da. En azından kurcalamayacak diye düşündüm. Yürümeye devam ettik.
Okul kapısına vardığımızda esen rüzgar bedenime çarptı, uyurken terlediğimi fark ettim o an ve yorgun düştüğümü. Montumun şapkasını başıma geçirirken "Eflal diye birinden çocuk yaptığımı mı gördün yoksa?" diye sordu.
Kaçamamıştım, hiç kaçamazdım.
"Hayır," dedim kısaca. Devam etmemi beklediğini biliyordum, bilmediğim şey devam edip etmeyeceğimdi. Bahçeyi geçerken sabırla yürüdü yanımda.
Derin bir nefes aldım. "Çocuğunun adı Eflal'di." İlgiyle başını salladığını gördüm gözümün ucuyla. "Adını hatırlamadığım için bana sinirlendin."
"Sana sinirlenmem."
"Biliyorum."
"Güzel."
"Sonra... Şey oldu..."
"Ne oldu?"
"Eflal..."
Fren sesini duyduktan sonra bir süreliğine gözlerim karardı. Hiçbir şey görmedim, hiçbir şey anlayamadım. Önce arabanın altında kalan benim de o yüzden bilincim kapandı sandım. Ama bilinci kapanan biri bilincinin kapandığını düşünemezdi, değil mi? Beni kendime getiren şey bu oldu. Gözlerimi açtığımda ayaklarımın biraz ötesinde iki üç yaşlarında bir çocuk yattığını gördüm. Minik eli bana doğru uzanmıştı, bedeni kendisinden büyük bir kan gölünün içindeydi.
"Eflal!" diye haykırdığını duydum bir kadının. "Eflal! Yavrum!"
"Öldü..." diye tamamladım cümlemi. "Öldü."
Dizlerim titredi, hıçkırık tuttu bir o eksikmiş gibi. Tam düşecektim ki Barış beni kendine çekti. Kafamı göğsüne bastırdı, o minik eli görmeyeyim diye çabaladı. Onu ittirmeye çalıştım, rüyadaki kadar iyi hissettirmiyordu bu. Bakmak istiyordum, görmek istiyordum! Bırakmadı beni, ben kendimi bıraktım. Kollarım iki yanıma düşüverdi. Hıçkırıklarımla onun bana dolanmış bedeni de sarsılıyordu.
Böyle daha iyiydi. Barış bilirdi.
***
Köpeğin havlamaları kulaklarımı parçalıyormuş gibi hissediyordum. Yakındaydı, anlamak zor değildi. O an ilk fark ettiğim şey çok çişimin geldiğiydi. Köpeğin sesiyle birlikte çocukların bağırışlarını duyuyor olmasam utanmadan işeyiverirdim oracıkta. Ama tuttum.
Arkama dönüp bakmaya nasıl cesaret ettim bilmiyorum, beynimin içinde yankılanan ezici emre karşı gelmek daha korkunç gelmişti herhalde. 
Ben dönerken havlamalar kesildi, çocukların sesleri de. Şimdi sadece bana düdüklü tencereden çıkan dumanı hatırlatan bir çığlık duyuluyordu.
Nedense gökyüzüne bakarak dönmüştüm, hava karanlıktı ama güneş parlıyordu tam tepemde. Boynum kilitlenip kalmış gibiydi, kafamı eğip bakmamı söyleyen ikinci emre itaat etmek çok uzun sürdü. Çığlığın şiddeti gittikçe düşüyordu. 
Aniden gelen hıçkırık bakışlarımı sabitlememi zorlaştırmasaydı o görüntüye bakarken gözlerimi bile kırpmazdım. Komşu yurttaki çocuklardan birinin bacağını dişleri arasında tutan köpekle sadece bir anlığına göz göze gelmiştik. Çocuk artık çığlık atamıyordu. Katili, sanki bir insanmış gibi gülümsedi bana. Ağzındaki uzvu sakince önüne bıraktı ve arka ayaklarıyla zıplayıp üstüme atladı.
***
Karnımdaki şişkinliğin verdiği acıyla uyandım. Parktaki bankta uyuyakalmıştım, güneş epey aşağı inmişti ve hem rahatsız edici hem de rahatlatıcı olan ışıkları tam yüzüme vuruyordu. Hemen yurda gidip işemek için ayağa kalktım. Kalkar kalkmaz midem çılgınlar gibi zıpladı ve beni anında kusturdu. Eğilmeye pek vaktim olmamıştı, ayakkabılarımın üstüne öğlen zorla ağzıma tıktığım makarnanın kalıntıları düştü. Koşmak için bütün hevesim kaçmıştı. Bu durumda altıma işesem de bu kız ne yapıyor diye soran olmazdı. Zaten etrafta soracak kimse de yoktu. Sahi çocuklar nereye gitmişti?
Parkı gözlerimle taradım. Çalıların sıklaştığı yerden silik bir gürültü geliyordu. Onlar geri dönmeden yurda gitmem gerekirdi, ama içimden bir ses yanlarına gitmem gerektiğini söyledi. Köpeğin havlamaları çocukların haykırışlarına karışıyordu, neşeli sesler duyuyordum.
Yolu yarılamıştım ki bir çığlık koptu. Ayaklarımdaki makarna parçalarını döke döke koştum. Çocuklar kaçışıyorlardı, kaçmalarına gerek olmadığının farkında değillerdi. Katil zaten kurbanını bulmuştu, bir süre diğerlerine saldırmazdı.
Hepsi gidince, aramızda kimse kalmadı. Hıçkırık tuttu beni. Tıpkı rüyamdaki gibiydi. Ama bu defa daha erken görmüştü gözlerim. Çocuk henüz canlıydı ve ben katiliyle değil, onunla göz göze geldim. Sürünerek bana doğru kaçmaya çalışırken köpek bacağına geçirdi dişlerini. "Nilşah!" diye bağırdığını duydum çocuğun. Eminim devam edebilseydi, kurtar beni derdi.
Kurtaramazdım. Ben de küçük bir çocuktum işte; tıpkı onun gibi, kaçıp giden diğerleri gibi.
Onun için yapabileceğim tek şey adını hatırlamaktı. Titreyen dizlerime daha fazla karşı koyamayıp yere çöktüm. "Barış..." diye fısıldadım.
Yanımdan birinin koşarak geçtiğini, sonra da kocaman bir sopanın köpeğe doğru uçtuğunu gördüm. Birisi, kim bilmiyorum, kurtardı onu. Ben tüm olan biteni izlerken hem altıma işedim, hem de kusmaya devam ettim. Köpeği öldürdüler; Barış'ın yaralarına gömlekler, tişörtler bastırdılar.
Ben o anın dehşetiyle gördüğüm rüyayı unuttum, yıllar sonra Eflal'i gördüğümü unutacağım gibi. Ama bir daha Barış'ın adını hiç unutmadım ve o ömrü boyunca topallamak zorunda kaldı.



mavinot: Devam edecek, hatta kalınız. Yorumlarınızı eksik etmeyiniz! Uzun zamandır bir şeyler karalamıyordum, biraz cesarete ihtiyacım var ehehe ^^

3 yorum:

  1. İlginç bir konusu var beğendim ve bayağı hızlı ilerliyor o yüzden birkaç bölümlük mini hikaye gibi bir şey olacak gibi geliyor doğru mu tahmin ediyorum *-* bu kız uyumamalı diyorum ben korktum onun rüyaları gerçek oldukça :OO fighting!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Evet üç bölüm olacak yalnızca ^^

      Sil
  2. Sonunda okuyabiliyorum ...

    İlk okumaya başladığımda neler oluyor burda dedim neden böyle bu kız . Açıkça bir şey söyleyeyim mi nefesimi tutarak okumuş olabilirim . Gerisini merak ediyorum hem de çok . Ama bu kız birazcık korkuttu beni. Ama olsun azıcık korku bir şey yapmaz diye devam edeceğim .
    Şimdiden ellerine sağlık

    YanıtlaSil