Kartozlarının Yere Düşerken Çıkardığı Sesler

21 Ekim 2017 Cumartesi

yaz tatilimle ilgili kompozisyon ödevim ve biraz sevinçli şeyler

selam dostlar.
nereden başlasam bilemiyorum.
her şey kesinleştiği zaman coşku dolu upuzun bir yazı yazacağıma dair kendime verdiğim sözü bir türlü unutamadığımdan geldim aslında. ama kendime o sözü vereli köprünün altından çok sular aktı. her şeyi anlatmadan yalnızca bir şeyi nasıl anlatabilirim bilmiyorum, kendime haksızlık yapmak istemiyorum.
bazı şeyleri internette anlatmaktan çok korkuyorum aslında. yirmi yıllık ömrümün neredeyse tamamında internete bağlantım vardı ve bu süre boyunca söylediğim şeylerin asla kaybolmadığını ve bu şeylerin nerelerden çıkıp nerelere bağlanabileceğini, bunları kimlerin görebileceğini (yani herkesin görebileceğini) bir nevi öğrendim.
sanki yaşadıklarımı, hissettiklerimi dümdüz kelimelerle değil de üstü kapalı anlatırsam; açık açık söylemek yerine benzetmeler yaparsam, isim vermezsem her şey daha güvenli olur gibi geliyor bana. ama bu nazara inanan yanımın bir bahanesi de olabilir yalnızca.
velhasıl, bugün kendi tabularımı yıkmaya ve şu son birkaç ayda neler olduğunu sizlere anlatmaya geldim. çünkü çok özledim. içimden bir parçayı buraya bırakıp biraz (bazen çok) gözyaşı döküp sonra sabah hafiflemiş bir yürekle uyanmayı çok özledim. hayaletlerimi özledim.
bundan üç ay önce boynumdaki yumrunun alınması için ameliyat olmam gerektiğini öğrendim. bu beze iki seneye yakındır oradaydı ve açıkçası korkutucu bir hızla büyüyordu. bir de yusyuvarlıktı. bir de sertti. bir de kanlıydı. bir de önceki doktorumun deyimiyle "çok gıcık" bir yumruydu.
ameliyatla sağ tiroidim de alındı ve yumru test için fakülteye falan gönderildi. o sırada ihtimaller konuşuluyordu, neler "olabileceğini" yüz kere anlattı doktorum. ben de hepsini dinledim ama inanır mısınız bugün bile hiçbirini hatırlamıyorum. çünkü ihtimallerin gerçek olabileceğine inanmıyordum. nedense bu ameliyata sadece hızla büyüyen yumru artık büyümesin diye girdiğimi düşünüyordum. hatta ameliyattan çıktıktan sonra bir gün aynaya bakıp keşke vücudumda bir yara izi olacağına o yumru yerinde kalsaydı diyorum ama sonra bu lafı bildiğiniz yedim.
bir ay sonra yumrunun test sonuçları geldi. tabii ben o ana kadar hiç kötü düşünmedim, sadece sonuçlar için doktora gitmeden önceki gece uyumadan önce beş dakikalığına öyle olsa ne olurdu dedim kendi kendime. soru cevapsız kaldı, ben de uyudum.
ertesi gün hiç düşünmediğim şey gerçek oldu. ikinci bir ameliyat olmam gerekiyordu, tedavi görmem gerekiyordu. aslında çok basitti, zaten hastalığın böylesi makbuldü. üzülecek bir şey yoktu değil mi? ama adı... hastalığın adı öyle demiyordu işte. belki adını söylemeselerdi her şey daha kolay olurdu, adına hiç benzemiyor çünkü. gerçekten hastalığın böylesi makbulmüş, o gün anlayamamıştım.
annem o gün ben kan vermeden röntgene, röntgenden ultrasona koştururken hüngür hüngür ağlıyordu. o sırada gelip geçerken birkaç kez karşılaştığımız iri bir adam da beni izliyordu. sanki "hani sen ne zaman ağlayacaksın küçük hanım?" der gibiydi. röntgen sıramı beklerken gözlerim doldu biraz. ağlamayacaktım aslında ya. vallahi ağlamayacaktım. ama annem kendini sıkma mavi, dedi. ağlamak istiyorsan ağla annecim. ve ben o iri adamla bir kez daha göz göze gelince kendimi bıraktım. o da vah vah dercesine başını çevirdi.
sonra ne olduğunu anlamadan ikinci ameliyatımı oldum. ameliyattan çıktıktan sonra teyzemin uzattığı bir peçeteyi yüzüme kapatıp otuz saniye kadar hıçkırarak ağladığımı hatırlıyorum. annem odada değilken tabii... onun dışında hiç ama hiç ağlamadım. doktorum beni metanetli bir genç kadın olduğum için övdü, annemle babama beni böyle yetiştirdikleri için tebrikler yağdırdı. sonra yine bir kulağımdan girip öbüründen çıkan bir sürü ihtimalden bahsetti.
çok şükür bu ikinci ihtimaller gerçekleşmedi ve ben yalnızca ilkinin sonuçlarıyla tedavime girmeye hak kazandım. 
güya olayı dramatize etmeden anlatacaktım. aman bana ne... istediğim gibi anlatırım.
tüm bu süre zarfında sürekli tarihlerden bahsediliyordu. şu tarihte tedavi şu tarihte kontrol şu tarihte bilmem ne şu tarifte yine kontrol şu tarihte diyet şu tarihte ilaç... bir anda o kadar çok tarih oldu ki her şey karman çorman oluverdi.
ben o sırada erasmus'a başvurmuştum ve gideceğim "neredeyse" kesindi. ama işin içine bu leyleklerin getirdiği nur topu gibi iki ameliyatım ve bir tedavi girince bunun tehlikeye girebileceği söylendi.
işte o zaman gerçekten içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim. biri kolumu kesmiş gibi ağlamak bağırıp çağırmak istedim. fakat sustum. kabullendim.
daha sonraları annem her şeyi kabullendiğimi söyleyince, o anları hatırlayıp sinir krizinin sınırlarında dolaşıp ağladım. kabullenmekten başka çarem yoktu. hiç kimsenin kabullenmekten başka çaresi yoktu. yine de her şeyin suçlusu bendim.
elbette annem öyle demek istememişti. yıpranmıştım, fazla alıngandım, bıkmıştım. her şey üstüme üstüme geliyordu.
sonra ben ikinci ameliyattan yeni yeni iyileşirsen babamla annem birlik olup beni ayrı eve çıkarmak istediler. okulumla evim arası çok uzun olduğu için iki senedir ne çileler çektiğimi en iyi onlar biliyorlardı ve bu yaz yaşadıklarımdan sonra biraz rahat olmamı istiyorlardı. başta kabul etmek istemedim. henüz iyileşmemiştim ve yeniliklere kapalıydım. sadece odamın kapılarını kapatıp herkesi dışarıda tutarak kendime psikolojik tedavi uygulamak istiyordum.
yine de yalan söylemeyeceğim yalnız yaşamak benim bu hayattaki en büyük hayallerimden biriydi. ikisi de buna rıza gösterirken elimin tersiyle tepemedim. bir haftada içinde bir ev bulduk. yerleşme meselesi çok tuhaftı. çünkü daha okul başlamamıştı ve ben henüz iyileşmemiştim. ama eşyalar gitmişti. ben de salonda yattım.
stresten kafayı yiyecektim. düzgün uyuyamıyordum. bunalıyordum. annemle her gün evdeydik. beni kendime getirebilecek hiçbir şey yapamıyordum.
sonra okul başladı. her şey yoluna girer gibi oldu. yine de her şey üst üsteydi. ağlayamadım. bir türlü ağlayamadım. açıkçası ağlamak da istemedim, artık ağlamaktan da sıkılmıştım çünkü.
sonra diyetim başladı. iyot kısıtlı diye geçiyor, araştırmak isteyen varsa. içinde iyot, yani tuz olan hiçbir maddeyi tüketemeyeceğim üç haftalık bir süre başladı.
dostlar.
siz beni tanıyorsunuz.
yemek benim için ne denli önemli biliyorsunuz. şu an o üç haftalık sürenin iki haftası bitti, üçüncü haftaya girmek üzereyim ve bilmenizi isterim ki gerçekten hayattan bezdim. sabrım çok yüksek ve zorlanmıyorum kesinlikle. ama en ufak bir zevkim kalmadı. bitsin istiyorum artık. her şey bitsin bitsin bitsin.
(derin bir nefes alır) 
bu noktadan sonra olan güzel şeylerden bahsetmeyi uygun görüyorum.
bu ayın 14'ünde, yani bildiğiniz geçen hafta en saygı duyduğum, kendisine de söylediğim gibi yazın hayatımın dönüm noktası olan yazar kitap fuarıyla buraya gelip bir imza günü düzenledi.
hala düşündüğümde titriyorum ama o gün beyefendinin karşısında nazik bir şekilde, aklı başında biri gibi görünüp konuşmayı başardım dostlar.
planladığım her şeyi söyledim ve hayallerimden birini de zevkini çıkararak gerçekleştirebildim.
tek pişmanlığım elini sıkamamış olmam. hava çok soğuktu ve sırada beklerken ellerim çok üşüdü. ben de o kadar soğuk olan ellerimi uzatıp onun ellerini üşütmek istemediğimden bir tokalaşma talep edemedim.
ama önemli değildi; yalnızca kitaplarını uzatıp isimlerini söyleyen, yalnızca o imzaya önem veren insanlardan farklı olarak ben ona yazdığımdan, hayallerimden ve beni nasıl etkileyebildiğinden bahsedebilmiştim. üstelik yüzündeki samimi gülümsemeden kendisinin de bu durumdan memnun kaldığını anlamış oldum.
bu buluşmadan bir gün önceyse asıl önemli olay oldu, erasmus başvuru sonuçları açıklandı.
ve ben KAZANDIM!
aslında erasmus'la ilgili maceram daha ilk seneme dayanıyordu. ilk senemde fikirlerine çok değer verdiğim birisi bana gitmediği için pişman olduğunu, fırsat varsa kaçırılmayacağını söylemişti. ben o  dönemler müthiş bir korkuyla uzak duruyordum bu fikirden. ama bu laflardan sonra biraz gözlerim açılır gibi oldu. daha sonra erasmus'a gitmiş insanlarla da konuştum ve en doğru şeyin korkaklığı bir kenara bırakmak olduğunu fark ettim. açgözlü olmak lazımdı ve ben henüz hayattan hiçbir şey istememiştim.
ikinci senemde başvuruları kaçırdım çünkü tam bir aptalım ama önemli değildi. üçüncü senemde hatta biraz çabayla dördüncü senemde bile gidebilirdim. aceleye gerek yoktu, elimden geleni yapacaktım.
yaptım da.
bugün karşınızda bahar dönemini yurt dışında okuyacak biri duruyor ahahaha.
elbette oradaki hayatım hakkında bol bol yazmayı, mümkünse video günlükler tutmayı çok istiyorum. unutulmaz bir dönem olmasını diliyorum, ama gidiyor olmaktan daha fazlasını istemeye gönlüm el vermediğinden bu yalnızca bir dilek olarak kalacak şimdilik.
tüm bu süreç boyunca beni şevke getiren başarılı kadınlar tanıdım ve şimdi kafamda bin tane tilkiyle elimden daha ne gelebilir diye düşünmekteyim. fırsatları tepmemeye gayret ederek yaşamaya karar verdim.
hastalığın böylesi makbuldür diyen insanları anlıyorum artık. en az yarayla, en yüksek faydayla ve yepyeni bir bakış açısıyla kurtulmak üzereyim bu beladan. üstelik en büyük hayallerim de gerçekleşiyor. her zaman söylendiği gibi hayat aldığı kadarını veriyor, verdiği kadarını alıyor mutlaka. her şey dengeyle. 
geçen sabah evimde uyanıp yatakta doğrulduğumda anladım aslında ne kadar mutlu olduğumu, ne kadar şanslı olduğumu ve ne kadar şükürsüz olduğumu.
değiştireceğim bir şeyleri ve sizler de her bir adımımda yanımda olun istiyorum.
ama bu bağlantıyı istediğim kadar sağlayamıyorum. evimde her şey var, bir kuş sütü bir de internet eksik çünkü.
olsun yahu. şu birkaç haftada nasıl okuduğumu ve yazdığımı bilseniz aklınız şaşar. her şeyin bir güzelliği var, anlıyorum artık.
yine de çok özlüyorum buranın mavi duvarları arasında oturup aklıma eseni yazmayı.
inşallah bu yokuşun sonunda wifi vardır ehehe.
bu yazıyı büyük harflerden korktuğumdan değil de onları taşıyamayacak kadar yorgun olduğumdan minik minik yazdım. yorgunum evet, ama bitirmek istemiyorum.
hepiniz huzuru bulun istiyorum. hepimiz. aklınıza gelebilecek herkes. herkes mutlu olabileceği şeyleri görsün, kara bulutları şöyle bir ayırıp mavi gökyüzüne baksın istiyorum.
bir de henüz tam olarak bitmediği için bu yolculuğum güzellikle sonuçlansın diye sizden iyi dilekler, dualar istiyorum.
bir daha ne zaman gelirim bilmiyorum. umarım bir sonraki gelişimde önce kötü şeyleri, sonra iyileri sıralamam da hepsini harman yapıp doğal şeylermiş gibi kendiliğinden hafifçe anlatabilirim size.
umarım bir dahakine bu kadar geç kalmam. 
elimden geleni yapıyorum, hatta en iyisini. söz veriyorum. sarılalım mı? sizi çok seviyorum.
bölük pörçük, en ufak bir güzellik kaygısı taşımayan bir güncel oldu bu. eski günlerdeki gibi, yalnızca içimdekileri kustum.
şarkımı verip gidiyorum. mavi geceler, daha iyileri için çalışıp bugünküne şükrederek.

6 yorum:

  1. Adım adım hayallerine ilerleyip onları gerçekleştirirken umarım daha mutlu günlerin olur ♡
    Mutlu ol sen ol bizde okurken gülümseyelim
    Sana da mavi geceler Mavi 💙

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Ukarım hepimiz için hayallerimizi gerçekleştirirken daha mutlu olacağımız günler olur <3

      Sil
  2. seni böyle kıpır kıpır görmek ilk defa kayan bir yıldız görmek kadar güzel, inşallah bu mutluluğun hep devam eder sevgili mavi. çok geçmiş olsun ama tedavini tertemiz atlatmışsın, helal olsun. erasmusun da kutlu olsun! çabalarının hepsi için ellerine sağlık, aferin sana. hep böyle masmavi kal! <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çoook teşekkür ederim. bu yorumu görmek de ilk defa kayan bir yıldız görmek kadar güzel en az :') birlikte mavi kalalım <3

      Sil
  3. Ben üzüldüm.Hayatta benimde başıma bu geldi diye koyvermemiz lazım elbette ama senin hastalığın konusunda biraz daha koyvermeni isterdim,içimi burktu böylesi.Allah bir daha aynı şeyle sınamasın seni,çook geçmiş olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Üzülmeyin demek istiyorum ama benim için üzülen biri olduğunu bilmek yüreğime su serpti. Gerçekten teşekkür ederim.

      Sil